Yolda anlam, yemek ve sevişmek arayışları…
???
Bir yere gitmek üzere değil, yolda olmak üzere yola çıkanlar da var. “Dur bey şurdan kiraz alalım” ile başlayan ve binbir çeşit dağ kekiği, kantaron çiçeği derken arabayı poşetlerle dolduran, hayrata kafa sokup yıkamak suretiyle yolda olan bir nesil var.
???
Pek kalmadı gerçi, artık hepimiz bir yere yetişiyoruz. Hayatı bir an olsun yavaşlatmak için kesinlikle şunu derim “tatilinizin birini bu şekilde planlayın.”
???
Durmalı, kalkmalı, yoldan sapmalı, tali yerlere, köylere, evlere girmeli, fotoğraf makinası, video kaydı almalı., köy kahvesinde çay içmeli, köyün muhtarını görmeli, hangi din olduğu önemli değil orada mabede gitmeli, cenaze, düğün varsa katılmalı, kahverengi tabelaya sapmalı, büyük bir ağaç bulup altında öpüşmeli uzun uzun, hatta küçük kasaba otelinde şöyle bir sevişmeli, çocuklara ağaçlar anlatılmalı, meyveler yedirilmeli köylüden hemen çakı ile kesilen, yol kitabı olmalı iki tane. Biri arabadaki herkesin hayatında duyması gereken bir eser, diğeri ise gidilen yerin yolun veya yakınlarını anlatan bir turizm kitabı olmalı, iki şoför olmalı, yavaştan gitmeli her an birşey kaçıracakmışçasına, iki tane oyun öğrenilmeli yolda oynayabilecek, dürbün olmalı yanında uzaklara erişecek ve olmaması gereken tek şey telefon olmamalı yanında…
???
“Belen Kahvesi” diye kahverengi bir tabela bir an gözüme ilişti Marmaris yolunda. Aradan 5dk geçtikten sonra bir melodi mırıldandığımı farkettim. Ormancıyı söylüyordum. Fasılların vazgeçilmezi, Müzeyyen hanfendinin eşsiz yorumu. Meğer bir ağıtmış içeriği, bir yaşanmışlık bütün köye iz bırakan. İki kadim dost her gün tavla oynar kahvedekileri pek bir eğlendirirlermiş. Bir Karagöz Hacivat dostluğu belli… Ormancı gelir ve acı bir final olur bildiğimiz üzere. Şimdi bir farklı artık o müzik. Yıllarca söyledim ama böyle hissetmedim. Keşke dursaydım dedim, otursaydık kahvede 5 dk… Hayıflandım kendime, dilimde ormancı biraz da peynir, rakı olurdu, meğer biraz da acı katık edilmesi lazımmış yanına. Ayırmam gayri bunları birbirinden… Çok bilindik lakin şu kızılderililere atfedilen söz ne güzeldir. “Çok hızlı yol aldık ruhlarımızın bize yetişmesi için bekleyeceğiz”
???
Başı kesilmiş tavuklar gibiyiz, arayışımız sonsuz bir açlıkla bir yere yetişmeye çalışan iç sesimizin çığlıkları…
???
Araçla seyyahlığımızın başka bir günü…
Rize’den Bayburt’a giderken babam için bazı köylerde durup namaz kılmasını beklemiştik Ali ile, böylelikle köylülerle sohbet imkanı da doğmuştu. Çok keyifli ve sıcak bir sohbet bu, şive, gelenek, öğreti ne varsa hissedebiliyorsun kısa zaman diliminde… Tam bu sohbetin ortasında beni ikna etmeye çalışmayan bu kitle, gerçeği yüzüme vuruyor. Neden ben herkesi ikna etmeye çalışıyorum? Sürekli birbirimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Din, ekonomi, tarih, seks aklına ne geliyorsa, televizyondaki koskoca titreler de dahil, pazardaki maydanozu en iyi nereden alırsın için bile birbirimize sürekli anlatıyoruz… İkna etmeye çalışıyoruz. Bilgi aktarmıyoruz ve aslında kendi görüşümüzü paylaşmıyoruz. Tek derdimiz kabul ettirmek. Dini, dinsizliği, ahlakı, evliliği… Böylelikle bizim bilgimiz ve toplumun bilgisi ile sınırlanıyor hayatlarımız. 13 milyar yıllık evrende hiçbir şey bilmeyişimizin acısını cahilce birbirimize zulmederek dindiriyoruz.
Ya da daha acı olan, farklı olanlara, ve bunu hayat tarzı yapanlara, birşeye inanmayanlara, değişikliği her şeye rağmen deneyenlere olan kıskançlık…
???
Ve dayı sesleniyor kahveciye… ” Bize üç çay daha.. Biri paşa çayı ha! ”
???
Yol yazılarının tümünü farklı birçok renkli yazardan Benkactim.com blog sayfasından takip edebilirsiniz.
Yolgezer