Normal şartlarda Nisan-Mayıs aylarında bizim topraklara bahar gelir. Yine geldi gelmedi değil de; bahar bu yıl bir enteresan seyrediyor. Şöyle ki; bir gün bildiğin sandelet, tshirt sıcaklığında, bir gün bere kaşkol soğukluğunda. Yani enteresan, yani ilginç, yani bilimum bilmediğimiz haller. Ama biz yılmıyoruz. Havanın azıcık sempatik olduğu günlerde kendimizi atıyoruz memleketimiz güzelliklerine.Özellikle bahar aylarında bulunduğun şehrin yanındaki yöresindeki yerleri gezmek görmek gibisi yok. Benim de bir süredir aklımda olan yer; Cumalıkızık Köyü idi. Aktif bir sosyal medya kullanıcı olarak, arkadaşlarımın gittikleri yerlere gitmeyi istemek kıskançlığımdan değil, yaşama isteğimden kaynaklıdır. Bu sebeple son zamanlarda sürekli olarak yer bildirimi yapılan bu köyü gözlerimle görmek istedim. Kandırdığım beyimi de çıktık yollara. Biz arabayla ulaşımı tercih ettik. Hayır çok paramız var, arabamız var diye değil; yoksa ben yerinden pek kıpırdamayı sevmeyen kocamı götüremem de bir yere ondan. Zaten arabada bizim değil, şirketin. Şirketimiz sağ olsuncuyuz evellallah! Toplu taşıma ile de ulaşmakta pek mümkün lakin bunları başka blog sayfalarından öğrenebilirsiniz, ben de bu bilgiler mevcut değil. Biz de aşk var, öfke var, nefret, intikam ve daha bir sürü entrika var! Neyse yolculuk Bursa, Cumalıkızık’a…
Bursa, Yeşil Bursa! Osmangazi Köprümüzün hayatmıza girmesiyle bir saat sonunda Bursa’ ya ulaşmış oluyoruz. Kahvaltımızı yapmadan düşmüşüz biz yollara, ancak bir iskender paklar bizi bu saatten sonra. Hayır tembel bir ev hanımı değilim, Adanalıyım ve günün ilk öğününde et yiyebilme potansiyeline sahibim. Aman be iskender sen ne güzel tat bıraktın damaklarımızda! Ben şahsen kendim, iskender düşkünü değil idim. Ama Bursa’daki Uludağ Kebapçısı, düşüncemi, hislerimi tamamen değiştirdi. Buranın iki lokasyonu olduğunu duymuştum. Biz Kent Avm’nin yakınındakine gittik. Uludağ Kebapçısı diyince belki farklı seçenekler de çıkıyordar. Özellikle gitmemiz gereken; Cemal&Cemil Usta, since 1964!
Karınlarımız tok, sırtımız pekti. Sıcak bir cumartesiyi yaşıyorduk. Yola koyulduk ve yarım saat mesafedeki Cumalıkızık Köyüne ulaştık. Hadi sizi yormayım, zaten vikipediye de artık ulaşamazsınız. Cumalıkızık: Cumalıkız, Türkiye’ nin Bursa ilinin Yıldırım ilçesine bağlı bir mahalle. Uludağ’ın kuzey eteklerinde kurulmuş beş Kızık köyünden biridir diye yazar google amcaya sorarsan. Lakin bazı sitelerde 15 kadar kızık köyü olduğu ve sonra zamanla yok olduğu söyler. Peki Cumalıkızık’ı diğer köylerden ayıran sebep acaba nedir nedir diye sorsam, bana kınalı kar şarısını mı söylersiniz. Şimdi söylemeye başlasam kesin melodisini hatırlarsınız, tabi ben yaşlarındaysanız. İstem dışı kafa sağa sola gider ve sonra; kınalı kar, kınalı kar, sende büyük bir ahım var…ya di mi aynı his bende de var! Ama sebep bu değil tabi ki, dizinin mutlaka köyün popülerliğini arttırmaya katkısı olmuştur lakin bu köyün en önemli özelliği Osmanlı Dönemi’ndeki dokusunu koruyor olması. Enteresan değil mi? İşte böyle Unesco Dünya Mirası’na girmiş güzel bir köyümüz de var. Restorasyonlar veya yeni yapılan evler de tarihi dokuyu yansıtacak şekilde yapılıyor. Zira ben sanırım Cumalıkızık Köyü’ ne gitmek de biraz geç kalmışım. Köy, turistik kıvama çoktan gelmiş bile. Bu taş evlerin çoğu restaurant olarak hizmet veriyor. Aynı zamanda evlerin önünde köy meydanından başlayarak yukarlara doğru kurulmuş tezgahlarda envayi çeşit hediyelik eşya satılıyor. Pek tabiki bir haftasonuna sığdırılan gezimizi bizim gibi köyü ziyarete etmeye gelmiş kalabalıklar arasında yapıyoruz. Karnımız malümünuz aç olmadığı için bir türk kahvesi içelim istiyoruz. Adım başı yeme içme yerleri var ama biz köyü de az yukarıdan gören bir yeri seçererk kahvelerimizi içiyoruz.
Arabamıza atlayıp bir sonraki hedefe doğru yola çıkıyoruz; İznik! Ben daha önce İznik’i hiç görmemiştim, ama cümle içine kullanmayı biliyor idim. Hemen kullanıyorum. İznik çinileri ne de şahane! Oldu bence! Ama esas beni benden alan o güzel göl manzarası oldu. Belki bir süredir baharı bekleyen kumru modunda olduğumuz için bana çok iyi geldi. İnanır mısınız her sene düzenli olarak girdiğim bahar depresyonuna bile giremedim, baharı bulsaydım belki girecektim, bulamadım; giremedim! Yine lafı karıştırdım neyse; etrafta genceçik kızlar, erkekler, el ele dolaşan, piknik yapan insanlar, çayır çimene yayılmış ve sıcaktan mayısmış kediler, köpekler. Özellikle göl kenarı sevilmeyecek gibi değildi. Siz sevmezseniz o sizin gıcıklığınız yani! Havanın o gün çok güzel olması da güzelliğe güzellik kattı. Ben de sevgili beyimin elinden tuttum, aman da aman bir romantiklik bir tattlılık bir sempatik haller, vaziyetler!
Birbirimizi çok sevdğimizden dolayı yorulmuş olacağız ki acıktığımızı fark ettik. Aslında çok seçeneğimiz yoktu. Biz de az seçenek arasından Çamlık’ ı seçtik. Çamlık aslında bir motel. Biz restaurant yanından faydalandık. Tabi buranın en popüler yemeklerinden biri yayın balığı. Yayın balığını şiş ve tava olarak iki seçenekli sundular. Ben tava yedim, eşim şiş olarak yedi. Bence şiş olanı daha lezzettiydi. Aynı zamanda mezeler de sevdik. Keşke patates kızartması da anne patatesi olsaydı, o zaman yayın balığımın yavanlığı da gözüme batmayacaktı. Olsun napalım sonra açtık bir soğuk bira, “ohhh be” dedik, “hayat bayram olsa” dedik. Karnımızı yine doyurmuştuk ve paramız yine güzel anılara yetmişti şükür ki! Mutluyduk, yorgunduk, eve gitmek zamanı gelmişti. Evimize dönelim de yine yine gezelim di mi ama di mi? Bu yazıma burada son verirken, derim ki en derin hislerimlen; ne güzeldir bu ülke, ne güzeldir bu ülkede insan gibi yaşamak! Haydin Allah’a emanet!
İstifche
Esentepe Mah.
Milangaz Cad.
No:77
Kartal Vizyon A2/6
Kartal/İstanbul