Dünyanın en çok ziyaret edilen şehri Paris’in, en popüler noktası Eyfel Kulesi’ni herkes bilir ama onun bir demir yığınından ibaret olmadığını sadece onu görenler anlar… Demir Leydi olarak anılan gösterişli kule, Fransız halkının özgürlüğünü sembolize eder.
Eyfel Kulesi’nin tarihi de kulenin yapısı kadar ilginç. 1889 yılında tasarlanan kulenin aslında bir kapı olduğunu biliyor muydunuz? Fransız Devrimi’nin 100. yılını kutlamak için Paris’te bir Dünya Fuarı düzenlendi. Fuar boyunca giriş kapısı görevi görecek bir yapı için 100’den fazla sanatçının tasarımlarıyla başvurduğu yarışmayı, köprü yapımlarıyla ünlü mimar ve metal uzmanı Gustave Eiffel’in şirketi kazandı. Yani bugün milyonlarca turist çeken Eyfel Kulesi, aslında başta geçici bir eser olarak düşünülmüştü!
Eyfel Kulesi, 18 binden fazla demir parçasının 2.5 milyon perçinle bir araya getirilmesiyle inşa edildi. Üç bin işçi, iki yıl boyunca çalışarak 1889 yılının Mart ayında kuleyi tamamladı. Yapım aşamasında hiçbir işçinin ölmemiş olmasını da not etmek gerekir. Çünkü o zamanlarda bu tür inşaatlarda can kaybı yaygın görülürdü. Kule tamamlandığında 300 metre yüksekliğiyle dünyanın en uzun yapısıydı. Eyfel kulesine yakından baktığınızda, birinci kattaki balkonun altında metal kabartmalar şeklinde birçok yazı göreceksiniz. Bu yazılar, tarihte önemli rolleri olmuş, 72 Fransız bilimadamının isimleridir.
20 yıllık geçici bir eser olarak düşünülen Eyfel Kulesi, 1909 yılında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ancak yetkililer bir fırsatı gördü ve kulenin radyo ve telegraf istasyonu olarak kullanılmasına karar verildi.
Eyfel Kulesi, ikinci bir yıkım tehlikesi daha atlattı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler, şehrin bu sevilen simgesinin yıkılması için emir verdi. Ancak bu emri hiçbir zaman gerçekleştirilmedi.
O zamanların herkesçe bilinen hikayelerinden biri de; Paris, Alman işgali altındayken, Fransız askerlerinin Eyfel Kulesi’nin asansör kablolarını keserek Nazileri merdivenlerden çıkmak zorunda bırakmasıydı. Nazilerin çilesi bununla da bitmemişti. Kuleye astıkları nazi bayrağı çok büyük olduğu için birkaç saat içinde uçmuştu ve daha küçük bir bayrak asmaları gerekmişti.
İlk zamanlarda Eyfel Kulesi’nin sadece ikinci kattaki platformu halka açıkken daha sonra üç katın tamamı açıldı. Üzerinde çeşitli restoranların da yer aldığı kuleye merdivenler veya asansörlerle çıkmak mümkün.
Eyfel Kulesi ilk yapıldığında kırmızımsı kahverengiyken 10 yıl sonra sarıya boyanmıştı. Eyfel’i sarı renkli düşünebiliyor musunuz? Neyseki bu durum fazla uzun sürmemiş, daha sonra çeşitli kahverengimsi tonlara geri dönülmüştü. Kule şimdiki kendine özgü rengine 1968 yılında ulaştı. Eyfel, 60 bin ton boya kullanılarak yedi yılda bir yenileniyor.
Dünya fuarının milyonlarca ziyaretçisi hayranlıkla bakmış olsa da Eyfel Kulesi, özellikle sanatçı çevresinden birçok Parislinin tepkisini de çekmiş; kule, şehre uyumsuz ve zevksiz bir yapı olarak görülmüştü. Hatta kuleye karşı bir imza kampanyası da başlatılmıştı. Yazar Guy de Maupassant, bu yapıdan öylesine nefret ediyordu ki şehirde Eyfel’in görülmediği tek yer olduğu için öğle yemeklerini kulenin içindeki restoranda yiyordu.
Paris yetkilileri, kuleden vazgeçmedikleri için kendileriyle gurur duyuyor olmalılar. Çünkü o artık dünyanın en çok ziyaret edilen anıtı. Eğer merdivenleri çıkmak istemez, asansör kuyruğunu çok uzun bulursanız; Eyfel Kulesi’nin içinde bulunduğu yemyeşil Champ de Mars parkında oturup kuleyi uzaktan izlemenin de çok keyifli olduğunu belirtmek gerek.
Artık Fransa’nın sembolü haline gelmiş olan Eyfel Kulesi’ni akşam saatlerinde muhteşem ışıklandırmasıyla görmeden Paris’ten ayrılmayın!
Hato der ki