Fransız aristokrasisinin hem en şaşaalı günlerine hem de çöküşüne tanık olan ve dünyanın belki de en ünlü sarayı olan Versailles’e (Versay Sarayı) hoş geldiniz.
Günümüzde Avrupa’nın en büyük sarayı ve UNESCO kültür miraslarından biri olan Versailles aslında tek bir saray değil, Paris’in 25 kilometre güneydoğusunda yer alan bir saraylar ve köşkler topluluğudur.
Bu ünlü sarayın hikayesinin bir “yel değirmeni” olarak başladığına inanabilir misiniz? 1600’lü yılların başında üstünde sadece bir yel değirmeni olan bu geniş arazi dönemin kralı 13. Louis (luis) tarafından kalabalıktan kaçmak amacıyla basit bir av köşkü olarak yaptırılır. Av köşkü tamamlandığında o kadar sade bir binadır ki saray ahalisi arasında adı “cılız saray” olarak anılır. Bina bu haliyle zaman zaman ufak genişletmeler yaşasa da 14. Louis bütün iktidar kadrosunu Versailles üzerinden yaşatmaya karar verince yaklaşık 50 sene sürecek inşaat süreci başlar. İnşaatın ilk aşaması bittiğinde Versailles bir av köşkü değil, binlerce kişiyi aynı anda barındıracak muazzam ve ihtişamlı bir saraydır artık. Sarayın genişletilmesi ve süslenmesi, başa gelen her kral ve kraliçenin istediği eklemelerle 1792 yılına kadar devam eder.
Sarayın ihtişamını daha iyi anlatmak için rakamlardan yardım alalım. Yapıldığı zaman 116.438.892 Livres’e (livr) yani günümüze göre hesaplanırsa 2 Milyar dolara mal olan 19.000 dönüm bahçe içindeki kapalı alanların toplamı 63 154 m2. Toplam 2300 oda bulunmakta. 2300 odaya karşın sarayda hiç tuvalet bulunmadığını söylesek? 14. Louis zamanında tuvaletler merdiven altlarına ya da perdelerin arkasında yapılırdı. Asillerin ise ortası delikli sandalyeleri bulunurdu ve tuvaletlerini bu sandalye altındaki kaplara yaparlardı. Bu nedenle sarayda tuvalet yok. Banyo ise nadiren “suya girip çıkmak” şeklinde yapılırdı. Yani anlayacağınız 17. yüzyılın en şaşaalı zamanları, hijyen açısından pek de şaşaalı sayılmazdı.
Versialles ile özdeşleşen 2 tarihi karakter var: sarayı ihtişamına kavuşturan “Güneş Kral” 14. Louis ve Saray’ın iflası döneminde skandalları ile halkın kraliyet ailesine karşı ayaklanmasına yol açan ünlü kraliçe Marie Antoinette (mari antoğanet). Sarayın tarihini anlamak bu iki tarihi karakteri anlamaktan geçer diyebiliriz.
14. Louis öncesinde kraliyet ailesi sürekli olarak saray değiştirerek ülke üstündeki hükümdarlıklarını ülkenin dört bir yanında hissettirirlerdi. Ancak toprakların genişlemesi ve ülkenin zenginleşmesi ile birlikte 14. Louis farklı bir yol seçti. Kraliyet ailesi artık tek bir sarayda kalacak, kralın seçtiği kişiler, soylu ailelerin bazı üyeleri ve generaller sarayda ikamet edeceklerdi. Böylece hem ülkenin her yanından yönetici grubu Kral’ın her an emrinde olacaktı hem de göz önünde oldukları için ayaklanma ve askeri güç toplama gibi bir şansları olmayacaktı. Halkın önde gelenlerini sarayda tutabilmek ve otoritesini her an hissettirebilmek amacı ile kral eşi benzeri görülmemiş ihtişam ve zenginlikte bir saray istedi. Bu yeni yönetim şekli sırasında Fransa gerçekten de en parlak günlerini yaşadı ancak sarayın masrafları o kadar fazlaydı ki sadece 2 kral sonra yani 16. Louis döneminde saray artık iflasın eşiğine gelmişti. Sarayın idamesi için toplanan vergiler zaten fakir olan halkın iyice sefalet içinde yaşamasına sebep oluyordu. Bütün bu zorluklara ek olarak Marie Antoinette’in abartılı yaşam tarzı ve harcama alışkanlıkları halkın dikkatini çekiyor, krallık karşıtları ise halkı provoke etmek için olayları iftiralarla süsleyip ortalığı karıştırıyorlardı. En sonunda dönemin siyasi ve ekonomik zorluklarının da eklenmesi ile Avrupa tarihinde bir ilk yaşandı ve halk kralına karşı ayaklanarak sarayı bastı. Böylece tarihin en önemli dönüm noktalarından biri olan Fransız devrimi başladı. O güne kadar kral bir nevi “tanrının oğlu” olarak görüldüğü için dindar halk kitleleri ne olursa olsun krala dokunmaya cesaret edemezlerdi. Bu anlamda Fransız devrimi Avrupa’daki krallıkların sonunun gelmesinin yolunu açan devrim olarak yeni çağı kapattı ve yakın çağı başlatmış oldu.
Sarayın en önemli ve ünlü alanı hiç şüphesiz “aynalı galeri” olarak bilinen ve saray bahçesinin en güzel yerine bakan alandır. 73 metre uzunluğundaki salondaki 17 panel içinde toplam 357 ayna kullanılmıştır. Salonun o dönem için ne ifade ettiğini tam olarak anlatabilmek için öncelikle aynanın 17 yüzyılın en pahalı dekorasyon objesi olduğunu söylememiz gerekli. O dönemde ayna sadece Venedikli ustalar tarafından yapılır ve yapım yöntemi Venedik hükümeti tarafından sır gibi saklanırdı. Kral 14. Louis yüksek ücretlerle bu ustalardan bazılarını saraya getirterek Venedik tekelini kırıp yerli üretimi başlattı. Söylenenlere göre ayna konusundaki tek el özelliğini kaybetmek istemeyen Venedikli tacirler saraya gelen ustaları zehirlemek için saraya gizli ajanlar yollamışlar. Yollanan ajanlar başarısız olmuş olsa gerek ki bugün Versailles’in aynalarla kaplı en güzel salonu halen ziyaretçilerini ağırlamakta.
Sarayın bahçesi ise en çok ziyaretçi çeken alanların başında geliyor. Uçsuz bucaksız bahçe ve içindeki diğer köşkleri görmek için bisiklet kiralayabilir ya da ring turlara katılabilirsiniz. Bahçedeki bazı alanlar bilet fiyatına dahil olmadığından ek ödemeler yapmaya hazır olmanızı öneririz.
Ekin Soyaslan
Esentepe Mah.
Milangaz Cad.
No:77
Kartal Vizyon A2/6
Kartal/İstanbul