Evim bana dedi ki: “Beni bırakıp gitme, çünkü senin geçmişin bende yaşıyor“.
Ve yol, “Hadi düş peşime, ben senin geleceğinim” dedi.
Bense evime ve yola diyorum ki: “Benim ne geçmişim var, ne de geleceğim. Eğer burada kalırsam, bir gidiş vardır kalışımda; yok, oraya gidersem eğer, gidişimde bir kalış olacak. Çünkü her şeyi değiştirebilen sevgi ve ölümdür yalnızca“.
Halil Cibran
Her yolun kendi sesi vardır…
Siz bir yolun size seslendiğini duydunuz mu?
Bana seslenirler…
Bazen dingin bir fısıltıdır, bazen de deli divane bir çığlıktır duyduğum ses…
Bir kez duymayagöreyim, karşı koyamadığım bir hasret, direnemediğim bir arzu kaplar her bir hücremi…
Önce ruhumu alırlar sonra da bedenimi çeker, yakalar, götürürler…
Teslim olur düşerim peşlerine…
Parça parça, lime lime dağılmış sanki her bir “ben“; bulur koyarım her birini ait olduğu yere, her bir yol hikayesinde…
Sonra dönerim evime, asıl ait olduğum yere…
Bazen içimdeki kadından, bazen içimdeki çocuktan, bazen içimdeki anneden, bazen içimdeki dost kardeşten kopmuş parçalardır geri dönen…
Biraz aşk, biraz umut, biraz hüzün, biraz kahkaha, biraz şefkat, biraz isyan, biraz şükür, biraz hırs, biraz tevekkül, biraz delilik, biraz bilmişlik, biraz masumiyet, biraz şehvet, biraz doğru, biraz yanlış, biraz siyah, biraz kırmızı, biraz mavi….
O yüzdendir ki binlerce yıldır İçimdeki Yolcu…
Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş…
Ama henüz “tamamlanmamış”…
Ne gidecek yolları…
Ne de varacak kendisi…
Yolların sesi ile yol hikayelerinde buluşmak dileği ile….
İçimdeki Yolcu